Merhaba, 14 baskı yapmış ve Can Yayınlarından yayınlanmış bir Ayfer Tunç romanı olan Suzan Defter bu sefer size anlatmak için seçtiğim roman oldu. Yüz yirmi yedi sayfalık bu kısa romanı okumak istememin nedeni aslında kurgusu. Hikayesine geçmeden önce romanın kurgusundan bahsetmek isterim. Roman 16 Kasım'da başlıyor ve 10 Aralık'ta bitiyor. Romanda gün tarihi var. Yıl bilgisi ise günlük notlarının içinde veriliyor. Örneğin: 12 Eylül 1980 tarihi var, ihtilal dönemi bilgisi geçiyor ve Kıbrıs harekatının yapıldığına dair günlük bilgisi var... Bir erkek ve bir kadının bu tarihlerde günlüklerine hayatlarından not aldıklarını okuyoruz. Bu kitabı okurken bir okuma taktiği geliştirmeniz gerekebilir, çünkü aynı anda iki günlük okuyoruz:) . Ben şöyle yaptım örneğin 16 Kasım için sırasıyla birinin yazdığını okudum sonra ikinci günlükte aynı tarih için yazılanları okudum ve buna her gün için aynı düzenle devam ettim. Böylece hikayenin ne anlatmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. Hikaye kopmadı. Roman kahramanlarımız tanıtayım; Ekmel bey ve Derya.
Bu ilginç kurgulu roman 12 Eylül'ün gölgesinde boğulan bir aşk hikayesi, Suzan'ın aşk hikayesini anlatıyor, diyerek kafanızı karıştıracağım. Eminim kafanızın karışacağına, çünkü kahramanları tanıtırken Suzan diye birinden bahsetmedim. Ayrıca kitabın adı da Suzan defter. Peki Ekmel bey aşık olunan erkek diyelim, eğer öyleyse ise Derya kim ve neden romanın kahramanı Derya da Suzan değil ? diye soruyorsanız, Hikaye'ye geçme zamanı gelmiştir diyebilirim. :)))
Bu romanda iki ayrı hikaye var. Biri Ekmel beyin hikayesi, Ekmel bey okunur okunmaz unutulacak olan kendi hikayesi ile ilgili günlük tutmaya karar veriyor. "Ölüme hitaben bu defter dolunca ben seni unutsam dahi sen beni unutma diyor gel ve bul beni". Diğeri Derya'nın hikayesi; Suzan ve Abisinin aşkı arasında parçalanan bir kadın aslında Derya, bu bilgileri günlüklerine yazdıklarından öğreniyoruz. Bu iki kahramanın neden bu halde olduğunu günlüklerine aileleri ile ilgili yazdıkları itiraflar içinde gizli aslında. İki kahramanın da sevgi, aşk, aile ile ilgili geçmişlerinden getirdikleri sorgulamaları var. Kurgunun zirvesi kahramanların birbiriyle tuhaf bir şekilde karşılaşması bence. Unutmadan ! işte bu karşılaşma sırasında Derya kendini Ekmel Bey'e Suzan olarak tanıtıyor ve Ekmel bey'e Abisi ve Suzan arasındaki aşkı kendi Suzanmış gibi anlatıyor. Şimdi yukardaki karmaşanın çözüldüğünü düşünüyorum :)).. Elbette Ekmel beyin de anlattıkları var. Şu kadarını söyleyeceğim, eşinden ve kızından ayrı yaşamaktadır, onun da itiraf edemediği, gizledikleri var elbette; bir hiç olduğu duygusu..
İki kahramanın bir biriyle karşılaşmaları da çok ilginç. Mesleği avukat olan Ekmel Bey işyeri olarak kullandığı ofisini satmaya karar verir ve emlakçıya ilan verir. İlandan sonra ev için gelen müşterilerden biri de Derya'dır. Ancak Derya kendisini Suzan olarak tanıtır. Suzan yani Derya'nın eve alıcı gözle bakmadığını anlayan Ekmel bey rahatlar aslında Ekmel Bey'in de evi satmaya niyeti yoktur. Birbirleriyle tuhaf bir şekilde iletişimleri gelişir, birbiriyle görüşmeleri Suzan'ın yani Derya'nın her gün Ekmel beyi ziyaret etmesiyle devam eder.
Günlüklerinin sonuna geldiğimizde, Ekmel bey ve Derya ne anlattı diye soracak olursanız, herkes kendi yolunda ilerleyecek gibi geldi bana. Ekmel bey "ölmek ne zor bir tecrübeymiş "anafikrine ulaşır. Derya ise Suzan olmak talih değilmiş. İçimize hapsettiğimiz hayatı konuştuğumuz yeter. Hayatımı yeni baştan kuracağım der. Ve günlüklerde yazılanlar son bulur. Bana gelince okuyucu olarak kahramanların dünyasından romanın son sayfasını çevirerek ayrıldım. Yazımı 8 Mart için hazırladım.
NOT: Kahramanların iç seslerine bu romanda günlük notları tercüman oluyor. Takdir edersiniz ki günlük notları kişiye ait en özel yazılardır, ve hatta kimseye söyleyemediğimiz, yazıya döktüğümüz itiraflardır.
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN
İyi okumalar....