Merhaba, yine ve yeniden Kazuo Ishiguro. Bu kez "Günden Kalanlar" romanı ile sizlere merhaba diyorum :). Öyle bir yazar ki bir romanı bitiyor bir diğeri merakınızı cezbediyor ve okumak istiyorsunuz. Sevdiğiniz bir yemek gibi veya tadı damağınızda kalan ilk kez tattığınız bir tatlı gibi....Nasıl desem, örnekler genişletilebilir tabii :). Her romanın okumak üzere elinize düştüğünde romandaki hikayeden bağımsız bir hikayesi oluşuyor. "Günden Kalanlar"ın bende ki hikayesi şöyle gelişti; Okuduğum romanı bir türlü bitiremedim. Süre verecek olursam. Bir aya yakın bir zamanda bitti. Bunun nedeni bence Setevens. O romanın baş kahramanı. Ben bu kişiliği çok sevdim. Stevens'ın romanda bahsetmesi gereken şeye bir türlü gelememesi, benim de romanı uzattıkça uzatmamdan rahatsızlık duymamama neden oldu :). Şimdi romanı anlatmaya geçtiğimde ne demek istediğimi anlayacağınızı düşünüyorum :).
Roman 1920 ile 1955'li yıllarda geçmektedir. Stevens bütün hayatını Darlington Malikanesine adamış bir baş uşaktır. Stevens, bir İngiliz beyefendisi olan Lord Darlington'a otuz beş yıl hizmet eder. Ancak, Lord Darlington'un hayatını kaybetmesi ile malikanenin yeni sahibi Bay Farraday olur. Malikanenin yeni sahibi artık Amerikalıdır. -Romanda bu iki kültür arasındaki farklılıkları okuyoruz- Bu farklılıklardan biri Bay Farraday'ın espiri anlayışıdır. Bu yüzden Stevens espirileri pek anlamamaktadır. Yani kısacası Bay Farraday Stevens'ın yıllarca alıştığı birlikte çalıştığı ve çok saygı duyduğu Lord Darlington'a benzememektedir. Stevens malikanenin yeni sahibi yanında yine baş uşak olarak kalır ancak belli bir yaşa ulaşmıştır. Eskisi gibi hiç hatasız iş yapamamaktadır. Amerikalı Bay Farraday'ın espirili konuşmalarına karşılık verememektedir, yılların İngiliz alışkanlıkları..... Bay Farraday Stevens'a bir tatil önerisinde bulunur. Ve ona Ford marka arabasını alarak bu tatile çıkabileceğini söyler. Bu çok büyük bir jesttir. Tam da bu dönemde Stevens'a Bayan Kenton'dan bir mektup gelir, Stevens tatilinin rotası içinde, Bayan Kenton'ın yanına gitmek ve onu tekrar yardım için malikaneye çağırmakta vardır. Aslında tatile çıkma önerisini düşünüm kabul etmesinin nedeni biraz da budur. Stevens çok kabul etmese bile gerçek budur :).
Malikanede Stevens ile Bayan Kenton birlikte çalıştıkları dönemde aralarındaki çeşitli fikir anlaşmazlıklarına ve farklı iş prensiplerine rağmen aslında duygusal bir bağ vardır. Ama Stevens o kadar mükemmelliyetçi, işine sadıktır ki bir türlü bu durum ortaya çıkmaz. İşine çok önem veren adeta hayatını işine yani Darlington malikanesine adamış biridir. Yazımın başında bana göre Stevens'ın bahsetmesi gereken konu dediğim ama bir türlü gelmediği yer işte buydu. Onu maalesef romanın sonunda okuyoruz. Ama galiba artık her şey için biraz gecikmiştir. Aslında tüm roman boyunca, Bay Farraday'ın önerisini kabul eden Stevens'ın İngiltere kırsalında 4 günlük yolculuğu sırasında bize geçmişe dönerek anlattığı hayatını; uşaklık, baş uşaklık kavramlarını, bu mesleğin itibarını, baş uşaklığa nasıl yükseldiğini, bu mesleğin ona babadan geçtiğini, ayrıca insan ilişkilerini ve ülkenin "Avrupa'nın" siyasi durumunu da okuyoruz. Stevens yolculuğu sırasında, İngiliz kırsalındaki yaşamı ve doğayı da anlatıyor. Hayatında ki tek kadın Bayan Kenton'ı daha önce söylediğim gibi (yazımın üst kısımlarında) yol boyunca anıları içinde anlatıyor, yolculuk sonunda ise Bayan Kenton ile karşılaşıyoruz. Romanın sonu çok etkileyiciydi.
Son olarak, ben bu romanda en çok Stevens'ı sevdim. Bu romandan aklımda kalan Stevens'ın kişiliği oldu. Eşsiz bir insan daha doğrusu roman kahramanı olduğunu düşünüyorum.
İyi okumalar ..
Roman 1920 ile 1955'li yıllarda geçmektedir. Stevens bütün hayatını Darlington Malikanesine adamış bir baş uşaktır. Stevens, bir İngiliz beyefendisi olan Lord Darlington'a otuz beş yıl hizmet eder. Ancak, Lord Darlington'un hayatını kaybetmesi ile malikanenin yeni sahibi Bay Farraday olur. Malikanenin yeni sahibi artık Amerikalıdır. -Romanda bu iki kültür arasındaki farklılıkları okuyoruz- Bu farklılıklardan biri Bay Farraday'ın espiri anlayışıdır. Bu yüzden Stevens espirileri pek anlamamaktadır. Yani kısacası Bay Farraday Stevens'ın yıllarca alıştığı birlikte çalıştığı ve çok saygı duyduğu Lord Darlington'a benzememektedir. Stevens malikanenin yeni sahibi yanında yine baş uşak olarak kalır ancak belli bir yaşa ulaşmıştır. Eskisi gibi hiç hatasız iş yapamamaktadır. Amerikalı Bay Farraday'ın espirili konuşmalarına karşılık verememektedir, yılların İngiliz alışkanlıkları..... Bay Farraday Stevens'a bir tatil önerisinde bulunur. Ve ona Ford marka arabasını alarak bu tatile çıkabileceğini söyler. Bu çok büyük bir jesttir. Tam da bu dönemde Stevens'a Bayan Kenton'dan bir mektup gelir, Stevens tatilinin rotası içinde, Bayan Kenton'ın yanına gitmek ve onu tekrar yardım için malikaneye çağırmakta vardır. Aslında tatile çıkma önerisini düşünüm kabul etmesinin nedeni biraz da budur. Stevens çok kabul etmese bile gerçek budur :).
Malikanede Stevens ile Bayan Kenton birlikte çalıştıkları dönemde aralarındaki çeşitli fikir anlaşmazlıklarına ve farklı iş prensiplerine rağmen aslında duygusal bir bağ vardır. Ama Stevens o kadar mükemmelliyetçi, işine sadıktır ki bir türlü bu durum ortaya çıkmaz. İşine çok önem veren adeta hayatını işine yani Darlington malikanesine adamış biridir. Yazımın başında bana göre Stevens'ın bahsetmesi gereken konu dediğim ama bir türlü gelmediği yer işte buydu. Onu maalesef romanın sonunda okuyoruz. Ama galiba artık her şey için biraz gecikmiştir. Aslında tüm roman boyunca, Bay Farraday'ın önerisini kabul eden Stevens'ın İngiltere kırsalında 4 günlük yolculuğu sırasında bize geçmişe dönerek anlattığı hayatını; uşaklık, baş uşaklık kavramlarını, bu mesleğin itibarını, baş uşaklığa nasıl yükseldiğini, bu mesleğin ona babadan geçtiğini, ayrıca insan ilişkilerini ve ülkenin "Avrupa'nın" siyasi durumunu da okuyoruz. Stevens yolculuğu sırasında, İngiliz kırsalındaki yaşamı ve doğayı da anlatıyor. Hayatında ki tek kadın Bayan Kenton'ı daha önce söylediğim gibi (yazımın üst kısımlarında) yol boyunca anıları içinde anlatıyor, yolculuk sonunda ise Bayan Kenton ile karşılaşıyoruz. Romanın sonu çok etkileyiciydi.
Son olarak, ben bu romanda en çok Stevens'ı sevdim. Bu romandan aklımda kalan Stevens'ın kişiliği oldu. Eşsiz bir insan daha doğrusu roman kahramanı olduğunu düşünüyorum.
İyi okumalar ..